24 Kasım günü Amazon’un İtalya, Piacenza’da yer alan devasa deposunda çalışan yüzlerce işçi grev başlattı. Tam da Kara Cuma satışlarının yapıldığı döneme denk gelmişti. İtalya ve Almanya’da aynı anda gerçekleşen grev, çok uluslu e-ticaret şirketleri aracılığıyla tüketimi besleyen dağıtım merkezlerinde çalışma koşullarının iyileştirilmesini hedeflemiş bir dizi uluslararası hareketten ilkiydi. Tam da aynı gün Jeff Bezos’un zenginliği dudak uçuklatıcı bir şekilde 100 milyar (ABD) dolarına fırlamış, onu dünyanın en zengin insanı yapmıştı. Evinize gelen kargoyla Bezos’un kasası arasında yatan şeyse, devasa bir iş gücüne ev sahipliği yapan, çalışma sürecini hızlandıran ve istihdamı çok daha güvencesiz, belirsiz hale getiren, dolayısıyla işçi mücadelelerine yataklık eden platform odaklı bir sistemdir. Medyada çıkan birçok değerlendirmede, Amazon’daki çalışma hayatının sertliği ayrıntılarıyla tarif edilmiştir. Daha derinlikli bir tahlil sunmak adına burada, sanayi toplumlarındaki sınıf bileşimiyle ilgili klasik araştırmalara gönderme yapacağım. Bu çalışmalar dijital ekonominin, yerel bağlamların belli politik ve kurumsal tarihi içinde nasıl oluştuğunu tahlil etmede epey kullanışlı olabilmektedir.

FIAT’tan Amazon’a

Her gün o devasa dağıtım merkezlerinin kapılarından içeriye giren binlerce genç işçinin çoğu Fordist bir fabrikada hiç çalışmamış olsa da, 1960’lı yılların fabrikalarındaki montaj hatları, Amazon’un algoritmik biçimde idare edilen raflarıyla çok fazla benzerlik taşımaktadır. 1960’larda ilk operaismo teorisyenlerinden Romano Alquati, savaş sonrasında İtalyan kapitalizmini temsil eden FIAT ve Olivetti gibi bazı firmalarda çalışma hayatını incelemeye başlamıştı. Çoğunlukla Quaderni Rossi ve Classe Operaia gibi radikal dergilerde yayınlanan kurucu nitelikteki çalışması, hem araştırma yöntemi hem de politik baskı aracı olarak işçi çalışmalarının oluşumuna dayanak oluşturdu. Mario Tronti ve Raniero Panzieri gibi diğer işçici Marksistlerin işbirliğiyle (ve rekabetiyle) Alquati, çalışma hayatının dönüşümü, işçi mücadeleleri ve kapitalizmle teknoloji arasında değişen ilişkileri araştırmaya dönük teorik bir çerçevenin oluşmasına katkı sundu.1

Çalışmamı işte bu öyküye borçluyum. Kuzey İtalya’da doğduğum Piacenza kentinin yakınlarında bulunan lojistik bölgesindeki Amazon dağıtım merkezinde çalışan işçileri araştırmaya başladığımda, Alquati’nin 1960’larda FIAT’ta kayda geçirdiği şeylerle arasında bir dolu benzerlik olduğunu gördüm. Örneğin ona göre FIAT’ı iyi ve istikrarlı işler sağlayan bir firma olarak gösteren “mitin” aynısı, Amazon’un kendisini güvencesizleşmiş İtalyan işgücü pazarına kalıcı istihdamı getiren ve çalışan odaklı bir firma olarak yansıtmasında da mevcuttur. İşçi sendikalarının işgücünü oluşturan yeni öznelerle iletişim kurma mücadelesi de bir başka çarpıcı benzerliktir. Son olarak Alquati’nin FIAT’ta tespit ettiği içsel iş bölümünün politik rolü Amazon için de geçerlidir. Burada da emeği vasıfsızlaştıran süreçlere, örgütsel mantıktan ziyade işgücünün boyunduruk altına alınma ihtiyacı üzerine temellenmiş katı hiyerarşiler eşlik etmektedir. Açıkça İtalyan kapitalizminin takip ettiği güzergahtaki bu süreklilik, Amazon’un Amerika’daki dijital kuruluş modelini yerel bağlamlara taşıdığı özgün niteliklerin çerçevesinden ibarettir. Örneğin yeni unsurlardan biri, dijital ekonomiye ait ideolojinin Amazon’daki çalışma kültürünü biçimlendirmede rol oynamasıdır. 2018’de küresel dijital kapitalizmin İtalya’ya getirdiği dönüşümler ışığında Alquati’yi okumak, ikincisinin yerel kurumsal ve politik çerçeveyle nasıl ilişkilendiğini anlamada faydalı olabilir. Bu da belli bir bölgede işçi hareketliliğini ve mücadelelerini kavramanın temel adımıdır.

Emeğin vasıfsızlaştırılması ve bölünmesi

Amazon’da çalışma “miti” birkaç farklı etmene dayanmaktadır. Bir yanda Amazon’da tam zamanlı işlerde çalışanlar, 2008’deki mali krizden bu yana genç İtalyanlar için normalleşmiş düşük ücretli ve güvencesiz işlere nazaran iyi maaşlar almaktadırlar. Öte yanda Amazon Silikon Vadisi’nin çalışma mantığını depolardaki çalışma kültürüne ithal etmeye çalışmaktadır. Şirket işçilerin langırt oynayabildiği (tabi vardiyaları dışında) ortak alanlar sunmakta ve bir şekilde Amazon’da çalışmayı “havalı” hale getirmek için kullanılan gayrı resmi bir iş ortamı yaratmaktadır. Örneğin işçiler istedikleri gibi giyinebilmektedirler. Bu depoya yaptığım son ziyarette bana birçok kez söylenmiş bir şeydi. Bu ideolojik proje, depolardaki disiplinin ve vasıfsızlaşmanın, işyerlerini niteleyen hiyerarşilerin karşısında çaresizce atılmış bir hamle gibi görünmektedir. Dahası bu Amazon’da çalışma arzusunun gerek işçiler gerekse gazeteciler tarafından yerle yeksan edildiği bir bağlamda gerçekleşmektedir. Görünüşe göre sahanın gerçekliği, dijital ekonomi içinde hegemonyasını koruyan ve esnek ekonominin hala parçası olan esnek çalışma düzeniyle çelişmektedir.

FIAT üzerine yaptığı çalışmada Alquati, şirketin montaj hattına teknolojinin daha fazla girmesiyle yaşanan radikal vasıfsızlaştırmaya dayanması sayesinde, Torino’dan göç eden bir yığın vasıfsız işçiyi ağırlıkla kırsal ve ekonomik açıdan geri Güney İtalya’ya nasıl çektiğini vurguluyordu. Amazon’da teknoloji (işçilerin bir malı yerleştirmelerine veya almalarına yön veren, algoritmik bir sisteme sahip barkod tarayıcıları gibi) vasıfsızlaştırma sürecinde hayati rol oynamaktadır. 2018’in başlarında Amazon, işçilere gelecekte hangi malı hangi rafa taşıyacaklarını gösterecek bir bileklik için patent almaya bile kalkmıştı. Bu görevleri basitleştirip standartlaştırırken çalışma koşullarını sertleştirecek ve vasıflı işçilere ihtiyacı azaltacak bir şeydi. Aslında Amazon birkaç saatte işi öğrenebilecek ve son derece güvencesiz çalışma koşullarını kabul etmeye hazır deneyimsiz işçilere bel bağlar vaziyettedir. Sonuç olarak şirket, sert çalışma koşullarına sadece birkaç ay dayanabilen işçilerin yerine yenisini bulmak zorunda kalsa bile, yüksek işgücü çevrimiyle baş edebilmektedir.

Tabi bunun Amazon için belli sonuçları vardır. İş hacminin doruğa çıktığı dönemlerde, örneğin Noel civarında veya ders kitaplarının bolca alınıp satıldığı yaz sonlarında, 3000 kişiye yani şirket yıl boyunca depolarda tam zamanlı çalışan işçilerin nerdeyse iki katına ihtiyaç duyan vardiyaları sadece yerel işgücüyle dolduramaz. Esnekliğe duyulan bu ihtiyaç şirketin işgücü havuzunu yerel bölgeleri aşacak şekilde genişletmesini gerektirmiştir. Örneğin personel ajanslarınca işletilen ve Google’ın San Francisco Körfezi’nde kullandıklarını hatırlatan anonim “Amazon otobüsleri” düzinelerce genç ve güvencesiz işçiyi Milan’daki işçi mahallelerinden alıp (depoya bir saat uzak kenar mahallelerden alıp) yılın belli dönemlerinde iş hacminin zirveye çıktığı depolara getirmektedirler. Mavi yaka kartlı tam zamanlı işçilerden farklı olarak “yeşil yaka kartlı” diye tabir edilen bu işçilerin nerdeyse hiç çalışma güvenceleri yoktur. Ancak onlar sayesinde müşteriler Amazon Prime gibi yıl boyu sunulan hizmetlerden yararlanmaktadırlar.

Bu işçiler ayrıca kimliklerinin ve haysiyetlerinin sistemli bir şekilde aşağılanmasına maruz kalmaktadırlar. Yaşadıkları Amazon’un içindeki insanlardan sürekli işitmekte olduğumuz aşırı iş temposuyla ilgili öykülerin ötesine geçer niteliktedir. Örneğin depodaki raflarda çalışan genç toplayıcılar, istifçiler ve paketçiler çalışan yerine “çocuk” olarak adlandırılmaktadırlar. Ayrıca her gün tepeden tırnağa üstleri aranmaktadır. Bunların tümünü daha da ağırlaştıransa, Alquati’nin “asalakça yönetim” diye adlandırdığı şeyle yani işyerinde hiyerarşiyle iş bölümünün politik yapısıyla yüz yüze gelmeleridir. Hem FIAT’ta hem de Amazon’da, iş bölümü çalışanların yaygın derecede mantık dışı hiyerarşileri kabul etmesini hedeflemektedir ve bu sebeple örgütsel ilkelere hizmet etmek yerine işyeri disiplinine katkı sunmaktadır. 1960’ların FIAT işçileri gibi, Amazon işçilerinin çoğu kendi yaptıkları işlerin koşullarından ziyade depo organizasyonunun mantığını eleştirmektedir. Örneğin bir işçi toplayıcılara görev dağıtımı yapan algoritmayla çalışırken bazı teknik beceriler geliştirebilir fakat itaat etmeye daha yatkın olan, Amazon’un “mitine” ve çalışma kültürüne inanmaya hazır yeni çalışanlar hiyerarşide ondan daha üstün konuma yerleşirler.

Yeni özneler, eski sendikalar

1960’ların başında Alquati’nin araştırmasında tespit edilen “yeni özneler,” İtalya’da yoksul Güneyden sanayileşmiş Kuzeye yönelen büyük göç dalgasının sonucuydu. Ona göre sendikalar, üretim hatlarında çalışmak üzere alınan bu işçi yığınıyla iletişim kuramamışlardı. Yine de Alquati bu yeni öznelerin politik potansiyelini önceden fark etmiş, birkaç yıl içinde FIAT ve diğer yerlerde patlama yapacaklarını sezmişti. Bugün Amazon işçileri küresel prekaryanın önde gelen örneklerinden biridir. Beyaz ve farklı ırklardan, köylü ve kenar mahallelilerden, kadınlardan ve erkeklerden, içlerinde gençlerin de yaşlıların da olduğu ama ağırlığı 30’lu yaşlardan oluşmuş bir karışım. İçlerindeki bu farklılıklar sendikalaşmanın önündeki engelleri daha da arttırmaktadır. Fakat politik etmenlerin de payı vardır. Amazon, bölgedeki lojistik sektöründe, lojistik ve e-ticaret sektörlerinin yeni öznelerini harekete geçirmesi ve örgütlemesi sayesinde zaferle sonuçlanmış birçok mücadeleye önderlik eden militan SI Cobas sendikasını uzak tutabilmiş az sayıda şirketten biridir. SI Cobas özellikle insanları sömüren kooperatifler üzerinden dış kaynak kullanımı yapan sisteme savaş açmış, yerel Demokrat Partili yönetime açık açık muhalif bir tavır takınmıştır. Bu işçi seferberliklerinin kahramanları örneğin IKEA veya GLS gibi firmalarda çalışan, ağırlığı Mağrip ülkelerinden gelen göçmen işçilerdir. Ayrıca genç güvencesiz kadınlar İsveçli firma H&M’in depolarında başarılı grevler yürütmüşlerdir.2 Yine de CGIL ve CISL gibi daha uzlaşmacı, anaakım sendikaların varışı bile, sendika karşıtlığıyla nam salmış Amazon’un ilk kez pazarlık masasına oturmasına sebep olmuştur. Bir greve tanık olmuş şirketin gelecekte daha fazla işçi hareketliliğine tanık olma ihtimali yüksektir.

Sendikalar tutarlı zaman çizelgelerinin hazırlanması, istihdamın sabitlenmesi ve ulusal sözleşme kanunlarına riayet edilmesi gibi sınırlı ama hayati hedeflere ulaşma mücadelesi vermişler ve kısmen de başarılı olmuşlardır. Ulusal politik arenada, Amazon’daki çalışma koşullarının temel kurumsal çerçevesini meydana getiren sözleşmeleri iyileştirmek gibi daha genel taleplerin arkasında toplanmaktadırlar. 2011’de Mario Monti’nin grosse koalition [büyük koalisyon] hükümetinin baskısıyla, işverenlerin hafta sonu ve gece vardiyalarını e-ticaret işçilerine dayatmaları kolaylaşmıştır. Bu tür sendikal müdahaleler farklı gruplar arasında ittifakların ve politik farklılıkların olduğu durumlarda gerçekleşmektedir. Gelecekte diğer e-ticaret ve lojistik şirketlerinde görülmüş genel yapılanma Amazon’a da sirayet edebilir. Anaakım sendikalar şu anda yüzlerce Amazon işçisini özellikle de tam zamanlı çalışanları örgütlemektedirler. Ancak yine de işgücünün esas kısmını oluşturan yeni özneleri (“çocukları”) kazanmada güçlük çekmektedirler. Şimdiye dek geçici işlerde çalışan güvencesiz kenar mahalleli işçiler, disiplini ve atılmaları reddederek depolardaki çalışma koşullarına direnmişlerdir. Genç güvencesiz işçilerin talepleri ve politik üsluplarıyla işgücünün geniş katmanları içinde yer bulmasıyla, Amazon’daki örgütlenme gelecekte İtalya’nın dijital ekonomisinde büyük bir patlamaya yol açabilir.

Kaynak: Gazete Hayır Arşiv
Çeviri: Akın Emre Pilgir


  1. Alquati ve diğer operaismo düşünürlerinin çalışmalarıyla ilgili kapsamlı bir değerlendirme şurada bulunabilir: Steve Wright, Storming Heaven: Class Composition and Struggle in Italian Autonomist Marxism, Pluto Press, 2017. 

  2. Bkz. Carlotta Benvegnù ve Niccolò Cuppini, “Struggles and Grassroots Organizing in an Extended European Choke Point,” Jake Alimahomed-Wilson ve Immanuel Ness (ed.), Choke Points. Logistics Workers Disrupting the Global Supply Chain, Pluto Press, 2018. 



author

Alessandro Delfanti (@adelfanti)

Alessandro Delfanti teaches at the Institute of Communication, Culture, Information and Technology at the University of Toronto. He publishes his writing at delfanti.org.


Subscribe to Notes from Below

Subscribe now to Notes from Below, and get our print issues sent to your front door three times a year. For every subscriber, we’re also able to print a load of free copies to hand out in workplaces, neighbourhoods, prisons and picket lines. Can you subscribe now and support us in spreading Marxist ideas in the workplace?